Ana içeriğe atla

Translate

Önemli Açıklama!

Burada paylaştığım ve paylaşacağım her türdeki eser, tamamıyla ve yalnızca bana aittir. Farklı bir platformda, eserlerimden izinsiz alıntı yapanlara, eserlerimin tamamını veya bir kısmını kopyalayanlara karşı, her türlü hukuki süreci izleyeceğime emin olabilirsiniz.

Yalnızca kaynak gösterilmesi ve izin alınması koşuluyla alıntı yapılabilir.

Üstelik bu platformda; gelişmeyi desteklemeyen hiçbir eleştiri, dikkate alınmamaktadır...

NkO - 9 / Bol Bol Cep


 




   

   Sabah erkenden ablasıyla birlikte dükkanı açmıştı Hande. Tam temizliği, düzenlemeyi bitirip de kahve içecekleri sırada yeni ürünler gelmişti kargoyla. Ablası Ayça yıllardır Manço isimli bu butiği işletiyordu ve Hande ise, çocukluğunda olduğu gibi gençliğinde de ablasına yardım etmekteydi. Zaten Ayça ve Hande'nin, birbirlerinden başka kimseleri yoktu ve neyse ki bu mütevazi hayatlarında, gayet mutluydular. Butikte ise, çoğunlukla; 1980li, 1990lı yılların, hatta 2000li yılların modası olan kıyafetler ile, birtakım hediyelik eşya ve takı satıyorlardı. 

Hande koliden çıkardığı monta baktı gülümseyerek. Bol kesimli, hafiften mat tonda turuncu renkli bir monttu. Bu tür montlarda bolca cebe alışkındı ama bunda irili ufaklı on tane cep saymıştı. Aynı koliden çıkardığı taba renkli, deri ceket ise, dört ceple yetinmişti. Tam ablasına dönüp bir şey söyleyecekti ki, kahvehanenin çırağı elinde tepsiyle içeri girdi.

" Kolay gelsin abla, fincanları almaya geldim. "

" Bana abla demeyeceksin diye tembih etmedim mi ben seni!? " diyerek fırçayı çekti Ayça.

" Abla ben ne yapayım? Hande ablam senin kardeşin ama ben daha çocuk olduğum için hepinize abla diyorum. " 

Çocuğun şaşkınlıkla kendini bir anda savunması üzerine, Hande kendini tutamayıp bastı kahkahayı. Ayça da sırıtıp çocuğun saçlarını karıştırdı.

" Hadi, hadi bak işine kerata. " 

" Nerede kaldı bizim çalar saat? " diye soruverdi Hande, aklına bir şey gelmişçesine. 

" Çalar saat mi? Haa anladım abla, bir bakayım ama gelmiştir herhalde. "

 Alelacele fincanları alan çocuk, hızlı adımlarla Eşref Saati isimli dükkana gitti ve açılmış olduğunu görünce içeri girdi. 

" Günaydın Sahir abi, bir arzun var mı? "

Sahir dalgın bakışlarla fötr şapkasını çıkarıp askıya asmıştı ve saçlarını yavaşça düzeltiyordu.

" Yeniden uğradığında bir çay getir paşam. " 

" Olur abi. Şey, Hande abla seni sormuştu haberin olsun. "

" Tamamdır sağ olasın. " Çıkmak üzere olan çocuğa seslendi. " Hişt paşa, dün sen mi aradın beni? "

" Evet abi, bir şey soracaktım da. "

" Oğlum, ustan öğretmedi mi sana? Ben telefonla konuşmuyorum, soracağın şeyi mesaj atsaydın ya. "

" Abi tembihlemişti ama unuttum, üzgünüm. Harbiden he, seni aradığımda Zeki Müren'in sesini duydum abi. Hürmet falan demişti. "

Sahir gülmemek için kendini zor tuttu.

" Deme yav, ne diyordu üstat? "

" Abi ne bileyim, şaşırıp kaldım. Şayet çok önemliyse tekrar arayınız, aksi takdirde lütfen mesaj atınız, hürmetler, diyordu. "

" Bak o da tembihlemiş seni işte. " diyerek kıkırdadı.

" İyi de abi, bunu nasıl yaptın ki? "

" Orasını karıştırma, benim telefonum özel aslanım. Sen ne soracaktın, onu söyle hadi. "

" Benim bisikletin arızası var yine ama anlamadım abi. Tamirciye de götürmeye vaktim olmadı, bugün bakar mısın diye soracaktım. "

Sahir'in olumsuz bir yanıt vermesinden endişe eden çocuk bakışlarını öne eğmişti. Sonuçta Sahir abisini arayıp onu kızdırmış olduğunu düşünüyordu.  

" Tamam az işim var, halledeyim iki saate bakarım paşam. Ustana selam söyle, şu şekerlerden al, çayı da çok geciktirme bakalım. "

" Kralsın abi, hemen! " diyen çocuk, birkaç tane meyveli şekerlemeden kaptığı gibi, bir koşu gözden kayboldu.


Sahir, otobüsteki kızı düşünmeye daldı yeniden ama çabucak sıyrılıp işe koyuldu. Bugüne yetişecek saatleri, dikkatle inceleyip temizledi. İlk saatin içini açıp mekanizmanın aksayan parçalarını onardı. Bu sırada çayı da gelmişti. Bardağı yarılayınca, aniden işi bırakıp dükkandan ayrıldı. Butiğe girerken hala çayını yudumluyordu.

" Günaydınlar, nasılsın abla? "

Sahir'i gören Ayça içtenlikle gülümseyerek " Ooo Sahir, hoş geldin, iyiyim seni sormalı? " diye sorarken koliyi işaret etti.

" Şükür abla, aynı devam işte. " çayından son yudumu alıp Hande'ye muzip bir edayla baktı. " N'apıyorsun kız, cimcime? "

" Alt tarafı benden iki ay büyüksün be Sahir... Ama asıl cimcimeler burada. "

Montu ve ceketi tek tek inceleyip denedi Sahir.

" Oh be, şöyle bol bol cep. "

" On tane cebi ne yapacaksın acaba? " Hande'nin ses tonunda kinaye seziliyordu.

" Öyle büyüklere her şey sorulmaz. Haksız mıyım Ayça Abla? "

Fakat ikisi de bakınca, Ayça'nın tek kaşını kaldırıp yan yan baktığını fark ettiler.

" Canım şaka şey ettim zaten. " Sahir durumu düzeltmeye çalışınca kahkahaya boğuldular.


Yorumlar

Posta Kutusu

Ad

E-posta *

Mesaj *