Ne Paris'teydim, ne de Floransa'da... Yine de ilk oyunumu yazmak için, sıklıkla uğradığım pastanenin yolunu tutmuştum. Yıllarımı sanata, tiyatroya, sahnelere vermiş bir sanatçıydım sonuçta. Bir oyunu kaleme almak, elbette benim de hakkımdı. Buna benzer düşüncelerle hızla yürürken, umduğum gibi pek az kişi vardı pastanede. Sahibi Ziya Usta, kendimi bildim bileli burayı işletirdi. İçeri girmeden önce, omzumda biriken karları silkeleyip kapıyı açtım. Ziya Usta, her zaman yaptığı gibi okuduğu dergiden - ki bu genelde gazete de olurdu - kafasını kaldırıp içtenlikle gülümsedi. " Ooo, hoş geldin Münir. Buyur, ne arzu edersin? " Buranın özellikle sufle tatlısı enfesti ama bu kez kahvenin yanında muhallebi siparişi verdim. Tatlımı yiyip kahvemi içerken, yeni oyunların tekstlerine çalışmama alışkındı Ziya Usta. Fakat bu kez yanımda getirdiğim bilgisayarımı görünce meraklandı. " Münir, hayırdır evladım? İnternetin şifresini ister misin? " " Yok ustam yok
Hayallerim var benim, gerçekleşmeyeceğini bildiğim ama mutlu eden... 🌹💃🏼