Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Translate

Önemli Açıklama!

Burada paylaştığım ve paylaşacağım her türdeki eser, tamamıyla ve yalnızca bana aittir. Farklı bir platformda, eserlerimden izinsiz alıntı yapanlara, eserlerimin tamamını veya bir kısmını kopyalayanlara karşı, her türlü hukuki süreci izleyeceğime emin olabilirsiniz.

Yalnızca kaynak gösterilmesi ve izin alınması koşuluyla alıntı yapılabilir.

Üstelik bu platformda; gelişmeyi desteklemeyen hiçbir eleştiri, dikkate alınmamaktadır...

Bi'nebze

    Geceleri seviyorum. Hani üzerimizde pijamalarla, kahve içerken veya kitap okurkenki halimiz. Bununla birlikte gecenin karanlığı gibi üzerimize çöken düşüncelerimiz... Bilemem, bu vakitlerde bir boşluk, yarım kalmışlık hisseder misin? Sen dert etme şimdi bunları deseler, onu da bilemem. Lakin, yüreğinde bir boşluk hissedersen, endişe etme isterim. Çünkü senden bi'nebze kendime ayırdım... Geceleri dumanı tüten kahvem, üstüne tarçın serptiğim sahlep; bi'nebzen ile ferahlatıyor gönlümü...  Bundandır, doyamayıp da; senden bi'nebze daha bulmak için kitabımı sayfa sayfa aralayışım... Bundandır, her satır başında seni arayışım...

Hey! Kleo...

    Benimkisi ürkek üç, beş bakıştan ötesi değildi, Böyle deyince pek az geliyor kulağa, Gerçi hoş, seninkisi de bundan ötesi değildi, Bana bakınca ne hissettiğini bilememekteyim, Fakat cıvıl cıvıl o ışıltına bakılırsa, Güzellikler gördüğünü ümit etmekteyim,   Bense o iki saniye içinde, Sakkara'nın gizemli kumlarını sığdırdım, Titreyen göz bebeklerine,   Belki de bakışlarında,  Nil'in tutkun sularını gördüğüm için, İsmini telaffuz etmeye kıyamayıp, Kleo dedim sana içten içe, Kleopatra'yı da yad ederek,   İyi, hoş da, bakışmadan ötesi olmadı mı? Sorusu gelir sabırsızlar ordusundan, İki saniye, bir bakışta, Koca uygarlığı tattım, Bunun heyecanı, çekimi içinde çarpar yüreğim, Nasıl olurdu da, ötesini isteme kabalığına düşerdim, Tebessümünde huzurlu bir Gize akşamını seyre daldım, Nasıl, birkaç kelam edip de, Bu asil sessizliği hoyratça bölerdim... Dipnot: Bu şiir, Sıyrık Dergisi 8.sayıda yer almaktadır.

Krizantemler'e Selamlar...

    Kasımpatı... Sayende Kasım aylarını sevebileceğim çiçeğim. Genelde insanlar seni bu isminle tanıyor imiş. Tuhaftır, bense seni John Steinbeck'in en sevdiğim öyküsüyle tanıdım. Öyle büyük bir etki bıraktı ki, mutlaka aynı başlıkta bir kısa öykü dizisi kaleme almalıyım diye düşündüm okur okumaz. Öte yandan isminin telaffuzundaki hoş tını ve zarafetine, ancak şiirlerin layık olacağını hissetmekteydim. Pek sık şiir kaleme alan biri değilim, yeni bir eser de neyin nesi olur? dedim kendime.  Sende hissettiğim zarafet öylesine güçlüydü ki, çekimserliği bir anda kenara bırakıp işe koyuldum. Charles Baudelaire ustadan aldığım ilhamı da katarsak, ismini taşıyacak yeni eserim, küçük düzyazı şiirleri de içinde barındırmalıydı bana göre. Utanma ama, şu sıradan sayılabilecek kapak için bile, dört gün boyunca titizlikle çalıştım. İşte böyle benim zarif çiçeğim... Şimdi bizlerlesin özetle. Ah, umarım Charles Bey'den usta diye bahsettiğim için, düzyazı şiirlerimden yana büyük beklentiler

Ön Söz / Krizantemler

    Krizantemler ... Şiir, uzunluğu ve meşakkatleri öngörülemeyen bir yolculuğa benzer aslında. Şiirin önüme serdiği yolculuğa ilk adımımı attığımda; şu sayıda şiir yazar, sonrasında gelecek şiirlerime ikinci bir eserde devam ederim diye düşünüyordum. Naçizane serbest şiire örnek teşkil eden Tram'vay! da, işte bu ilk adımlarımı sergilemekte. Yanlış anlaşılmasın, şiirde acelecilikten imtina ederim. Fakat Krizantemler'i nitekim bir sabırsızlıkla sizlere sunuyorum.  Çünkü serbest şiirle birlikte bu eserimde sizlere, küçük düzyazı şiirlerimi de takdim etmek isterim. Bu sebeple; serbest tarzda düzyazı şiirleriyle Krizantemler , Vay Lemi Gencay 'dan sizlerle...

Dijital Minimalizm Üzerine Düşünceler

     Konuya değinmeden önce, beni bu felsefeyle tanıştıran kitaptan bahsetmeyi uygun görüyorum. Kitabımız, Cal Newport 'tan Dijital Minimalizm . Kitaba dair incelememi de, küçük düzenlemeler yaparak sizlerle paylaşayım.     Muhteşem... Evet dijital minimalizm felsefesini tek kelimeyle özetlemem gerekse, seçeceğim kelime muhteşem olurdu ancak. Bu incelemeyi de naçizane şöyle özetlemek isterim. Sosyal medyayı sık kullanan biri değilim. Akıllı telefonlara dair de ciddi bir bağımlılığım olmadığını söylemeliyim. Fakat elimde tuttuğum telefon, muhtemelen kullandığım son akıllı telefon olacaktır. Günümüzde nostaljik sayılan tuşlu telefonları çok özlemiştim hem. Bu kitap benim gibi - dijital asosyal - birisine bu etkiyi bıraktıysa, bir de sizler okuyun derim...    Kitabı okuduktan birkaç hafta sonra, ilginçtir, mesajlaşma uygulamalarının güvenilirliği ciddi derecede tartışılmaya başlandı. Neyse ki gündem, öngördüğümden de çok hararetlenene kadar, bu felsefeye dair bir planlama yapmış

NkO - 10 / Reyonda Düğün

         Görevliler zemini paspaslayıp güzelce temizlerken, uyanma vakti gelmiş demekti, ahali için. Beş, on dakikaya kalmaz açılırdı market. Ahaliyi mi sordunuz? Onlarsa manav reyonunun müdavimlerinden; Portakal, Greyfurt, Mandalina, Muz, Kestane, Kivi, Nar, Havuç ve paket içinde bulunan Mantar'dan ibaret işte. Tadına doyum olmazdı yine Muz'un. Alışkanlığı üzere, yine küçük siyah ayakkabıları ile uyumuştu. Birkaç kıvrım saçını düzelten Nar'a günaydın diledi. Nar pek oralı olmadı, yine içi dolup taşıyordu çünkü.  Bu sabah da, - yine bıkıp usanmadan - ilk kimin gideceğini ve insanların evine misafir olacağını tartışıyorlardı. Bu curcuna sürüp giderken nihayet market, müşterilerine açılmıştı. Havuç neşeyle gülüp tartışmayı sonlandırdı. Yine de kendini tutamayıp " O değil de, bu mantarları ne diye sıkıca pakete koymuşlar anlamadım? " diye sordu. Kestane için bu kolay soru, pek bir övündüğü bilgeliğini ortaya koyması için fırsattı. " Sen bilmezsin onun huyunu. O

Yirmi Dörtlük Yorgunsun...

    Kimi zaman bana darıldığını hissediyorum. Çünkü sana pek sık yazamıyorum Karanfil'im. Bunu çok istiyorum biliyorsun ama, ben sana layık kelimeleri bulup da bir araya getiremeyince, kalemimin acziyeti karşısında küçülüyorum. Sana karşı duyduğum mahcubiyeti tarif edemem bile. Aslında bu eser, doğum günün için hayaller kurduğumuz ilk zamanlarda aklıma gelseydi diyorum. Ne çok sevinirdin ve eminim ne çok neşe dolu olurdu bu mektuplar. Kendimden bahsettiğim için midir, nedendir bilemem ama, Değişim Rüzgarı isimli kitabımı yazarken içim daralıyor. Bazen silivermek geliyor içimden, yazdıklarımı. Her ne kadar pek çok deneme yazmak istesem de, aman canım ne yapacak insanlar hakkımda bir şeyler okuyup, diyebiliyorum. Sana mektupları kaleme alırken de, birilerinin okuyup da sana en az benim kadar saygı duymamasından endişe ediyorum. Bu endişe, sana dair en ufak bir detayı unutma korkum kadar yıkıcı olabiliyor.    Berbat bir senenin ardından, yılbaşı da kar yağışı olmayan bir gecede gerçe

Başarı ve Süreklilik İlkesi

      Geçenlerde üzerinde düşündüğüm bir konu vardı. Kimi zaman düşüncelerime daldığımda, kendimi sosyolojik araştırma alanlarının içerisinde buluyorum. Tabii sosyoloji dalının bu düşüncelerimle doğrudan ilgilenip ilgilenmediğinden emin değilim. Her neyse, bu kez düşündüğüm konu; insanın elde ettiği başarısı ve bunun çevresine yansımaları. Hele ki bu başarı sürekli bir hal alıyorsa... Ortaya koyduğum ilk tespit, aslında sosyal çevremiz açısından oldukça yıkıcı bir etkiye sahip olabilir. Çünkü pek az kişinin bu farkındalığa eriştiğini gözlemledim. Sizi gerçekten çok seven ve size dair bir menfaati, beklentisi olmaksızın değer veren nadide dostlarınızı bir kenara koyarsak; diğer herkes, - buna gerçekten de çevrenizden herkes dahil olabilir - başarınızı bir nebze olsun size yakıştıramayacaktır. Daha da ötesi bu durum, kıskançlığa ve hatta kine dek uzanabilir. Kimi olasıklarda ise başarınız, size değer verdiğini düşündüğünüz kişilerce, içten içe küçümsenerek görmezden gelinecektir.  Peki y

Posta Kutusu

Ad

E-posta *

Mesaj *