Ana içeriğe atla

Translate

Önemli Açıklama!

Burada paylaştığım ve paylaşacağım her türdeki eser, tamamıyla ve yalnızca bana aittir. Farklı bir platformda, eserlerimden izinsiz alıntı yapanlara, eserlerimin tamamını veya bir kısmını kopyalayanlara karşı, her türlü hukuki süreci izleyeceğime emin olabilirsiniz.

Yalnızca kaynak gösterilmesi ve izin alınması koşuluyla alıntı yapılabilir.

Üstelik bu platformda; gelişmeyi desteklemeyen hiçbir eleştiri, dikkate alınmamaktadır...

NkO - 10 / Reyonda Düğün




 

   

   Görevliler zemini paspaslayıp güzelce temizlerken, uyanma vakti gelmiş demekti, ahali için. Beş, on dakikaya kalmaz açılırdı market. Ahaliyi mi sordunuz? Onlarsa manav reyonunun müdavimlerinden; Portakal, Greyfurt, Mandalina, Muz, Kestane, Kivi, Nar, Havuç ve paket içinde bulunan Mantar'dan ibaret işte. Tadına doyum olmazdı yine Muz'un. Alışkanlığı üzere, yine küçük siyah ayakkabıları ile uyumuştu. Birkaç kıvrım saçını düzelten Nar'a günaydın diledi. Nar pek oralı olmadı, yine içi dolup taşıyordu çünkü. 


Bu sabah da, - yine bıkıp usanmadan - ilk kimin gideceğini ve insanların evine misafir olacağını tartışıyorlardı. Bu curcuna sürüp giderken nihayet market, müşterilerine açılmıştı. Havuç neşeyle gülüp tartışmayı sonlandırdı. Yine de kendini tutamayıp " O değil de, bu mantarları ne diye sıkıca pakete koymuşlar anlamadım? " diye sordu. Kestane için bu kolay soru, pek bir övündüğü bilgeliğini ortaya koyması için fırsattı.


" Sen bilmezsin onun huyunu. Ormanda bir bakmışsın üç, beş kişiler. Sonra bir bakmışsın ki sürüsüne bereket. Bana kalırsa diğer reyonlara kadar gitmesin diye böyle yapıyorlar. "


" Ya bırak. Bana manav okuma! " 


" Manav mı okuma? Ne demek bu? " diye soruverdi Kivi. 


" Bilmiyorum ama geçenlerde, bir amca telefonda konuşurken böyle demişti. " diyerek geçiştirdi Havuç. 


Yine de, Kestane'nin cevabını saçma bulduğu için Portakal'a da sormak istedi. Lakin Portakal Bey, sık sık yaptığı gibi, yine Greyfurt Hanım'a baktığı için bir şey duymadı. Bunu fark eden Greyfurt hanımefendi ise, yine hafiften kızardı. Portakal deseniz daha bir dertliydi. Çünkü ne vardı ki, şu görevliler herkesi ayırıp duruyordu diye düşünmeye başlamıştı. Acaba bir gün çok sevdiği Greyfurt hanımefendiye kavuşabilecek miydi?


Bu sırada bir müşteri poşete mandalina doldurmadan önce, şeffaf eldiveni takmıştı. Bu duruma Nar pek kızıyordu.


" Bunlar ne diye bize dokunurken eldiven takıyor yahu? Bizi sevmiyorlarsa niye alıyorlar? "


" Sen de hemen patlamaya hazır gibisin he. Vardır bir bildikleri, bize ne canım? " dedi Muz, umursamaz bir edayla. Tam da o an, hiç ummadıkları bir şey oldu. Birbiriyle oyun oynayan iki çocuk reyona yaklaşıyordu. Çocuklar markette oyun oynamayı severdi ama bu sefer, çocuk elindeki topu fırlatınca kiviyi vurdu. Bunun üzerine Kivi, çığlık çığlığa kestanenin üstüne devrildi.


" Hoooop! Alooo! Babalık tepemize çık bari. Gerçi çıktın bile! Şu sakalların yok mu, çizecek neredeyse kabuğumu... "


" Ben ne yapayım be!? Görmedin mi şu veledin yaptığını? " deyip Kestane ile kavgaya tutuştu.


Havuç, çocukların geldiğini söyleyip zar zor ayırdı onları. Topunu almaya gelen çocuk, boyu yetmeyince zıplayıp da topunu yere düşürürken, reyonu mahvetti. A aaa... Bir de ne olsun? Düşerken Muz'a çarparak ancak durabilen Portakal beyefendi, sevdiği Greyfurt Hanım'ın yanına düşüverdi. Birbirlerine şaşkın bir şekilde bakarken, Portakal pek utanıyor olsa da, Greyfurt'a sarıldı ve Greyfurt Hanım ise hiç görülmediği kadar kızardı. 


Bu hengame, nihayet mutlu sonla biterken ahali zar zor toparlanıp sevinçle, aşıkları izlemeye koyuldu. Portakal beyefendi, cesaretini toplayıp " Gelecek kış, bizim de şöyle sevimli bir Mandalina evladımız olur mu dersin? " diye sordu. Sessizliğini koruyan Greyfurt Hanım, yine kızarırken Portakal Bey'in omzuna yaslandı ve mutlu çiftimiz, büyük bir huzurla, karşılarında yer alan Marul ormanını seyre daldı. 

Yorumlar

Posta Kutusu

Ad

E-posta *

Mesaj *