Ana içeriğe atla

Translate

Önemli Açıklama!

Burada paylaştığım ve paylaşacağım her türdeki eser, tamamıyla ve yalnızca bana aittir. Farklı bir platformda, eserlerimden izinsiz alıntı yapanlara, eserlerimin tamamını veya bir kısmını kopyalayanlara karşı, her türlü hukuki süreci izleyeceğime emin olabilirsiniz.

Yalnızca kaynak gösterilmesi ve izin alınması koşuluyla alıntı yapılabilir.

Üstelik bu platformda; gelişmeyi desteklemeyen hiçbir eleştiri, dikkate alınmamaktadır...

No.9 / Jest Oldu


 



   

    Daha bir durak gitmiştik ki, tramvayda neredeyse kimsenin olmadığını fark ettim. Kar yağışını izlerken bir yandan da Walkmande, Mustafa Sandal'ın Jest Oldu şarkısını dinliyorduk. Nakaratın ardından melodi tekrarlarken aklıma bir fikir geldi.

"Tramvayın arkasındaki boşlukta dans edelim mi?"

İpek şaşırarak yüzüme baktı.

"Sarsılınca düşmez miyiz akıllım?"

"Hım o zaman hem şarkıyı dinleyelim, hem de sen bana alternatif bir klip çekersin." diyerek akıllı telefonumu uzattım.

"Yaşadıklarını kayıt altına almalıyız derken, aslında böyle bir eğlenceyi kast etmemiştim."

"Hadi, hadi, mızıkçılık yapma. Çok keyifli olur hem."

Tabii biz şarkıya dalıp klip çekmeye çalışırken yanlışlıkla bir durak sonra indik ama olsun, jest oldu doğrusu. İki saat boyunca alışveriş merkezinde haybeden dolaştık ve daha çok dayanamayıp üst kattaki restorana girdik. Dışarıdaki buz gibi havayı izlerken sıcacık çorbalarımızı içmek çok iyi gelmişti.

"Şimdi de Mustafa Sandal'ın İki Tas Çorba şarkısını dinleyelim mi?" diye soruverdim neşeyle.

İpek, cevap olarak sadece gözlerini kısıp sağ kaşını havaya kaldırmakla yetindi.

"Canım, bir fikirdi benimkisi sadece." 

    Yaklaşık bir aydan fazla zaman geçti ve geçmişe dair bilgilerim sayesinde elde ettiğim kazancım da, hatırı sayılır miktarlara ulaştı. Yine de geçim derdim yok diye evde boş boş oturamazdım. Bir ay içinde şehir merkezinde gezmediğim yer kalmadı. O kadar çok kitap alıp koleksiyon oluşturdum ki, en sonunda çok büyük, dubleks bir villaya taşınmam gerekti. Aslan amcadan daha fazla kitaba sahip olabilirim desem, yersiz bir övünmeye sebebiyet vermem. Çünkü yeni taşındığım evin üst katıyla zemindeki salonu tamamen kütüphane oldu. Tabii bu kütüphane kavramıma kitapların yanı sıra; kasetler, kaset çalarlar, oyun konsolları, atari kasetleri, bilyeler, tasolar ve futbolcu kartları gibi bu zamana dair pek çok araç koleksiyonu da dahil. Boş oturamazdım demiştim. Bu zamanın insanıyla iç içe olmak, 2002 yılının havasını her zaman solumak istiyorum. Bunun için de farklı bir alanda kendi işimi kurmalıyım diye düşünerek, İhsan Usta'nın yanından ayrıldım. Kararıma saygı duysa da, beklediğimden daha fazla üzüldü doğrusu.

Nasıl bir iş kurmalıyım diye yeniden düşünmeye başlamıştım ki, televizyonda iki hafta önce başlayan Koçum Benim dizisini izlemeye koyuldum. Heyt be! Ne diziydi ama! 2002'de şu diziyi izleyip de etkilenmeyen liseli genç yoktur eminim. 

Arada bu anılarımı ve hislerimi yazdığım günlüğü okuyunca biraz utanıyorum. Pek çok cümlenin yavan olduğunu düşünüyorum. Geldiğim zamanda bir günlük tutsaydım, edebi açıdan buna çok daha özenirdim kesinlikle. Özür dilerim ama, sanki aynı özeni şimdi gösterirsem, buradaki havayı boşuna kaçırıyormuşum gibi hissetmekteyim. Anılarımı aylardır kaleme almamamın bir diğer sebebi de bu olsa gerek. İpek'in işleri, Tayfun'un da okulu pek yoğun bu aralar. Acaba bu yılda nasıl görünüyor diye merak ettiğim birkaç yeri ziyaret ettim ama sonunda kendimi; çocukluğumun geçtiği mahallede, abim ve arkadaşlarıyla taso ve futbolcu kartı oynarken buldum. Gerçi hoş, beni beş yaşımda zanneden abimle, o zamanki ufacık bisikletimi sürerek yarış yapmakta zorlandım. Fakat ütüp de kazandığım onlarca tasoyu görünce abimin keyfine diyecek yoktu. 

Bisikletimden biraz bahsetmişken, eklemeden geçmeyeyim. Bir gün babam, içinde Fenerbahçe marşları çalan ve sarı, lacivert renkli bir top şeklindeki, bisiklet kornası ile gelmişti. İtiraf edeyim, çocukken aldığım en güzel hediyedir. Bisikletin kornasını dikkatlice çıkardım ve yaşıma - daha doğrusu fiziksel özelliklerime - daha uygun bir bisiklet alarak, kornayı ona ekledim. İlginçtir, ben bisiklet sürüp de kornamda Fenerbahçe marşlarını çaldıkça, mahalleli beni daha çok benimsedi.

Okul dönüşünde abim ve mahalleden arkadaşlarla maç yaptığımız sırada Tayfun geldi. Bana bir şeyler söylemeye çalışıyordu galiba ama onu da maça dahil ettik. Maç sonu yorgun argın kaldırıma oturduk.

"Hayda! Kardeşim madem unutacaktın, ne diye top oynamaya daldın?"

"Ne bileyim ağa, zaten sizin takımda bir kişi eksikmiş."

"Neyse bir düşün bakalım ya."

Tayfun'u düşünmekle baş başa bırakıp bakkala çikolata almaya gittim. Döndüğümde halen düşünmekle meşguldü.

"Bulamadın mı daha ya?"

"Yok, yok. Bir ara hatırlarım artık."

"İyi o zaman, çikolatayı yiyelim de, Aslan amcanın yanına uğrayalım."

Yorumlar

Posta Kutusu

Ad

E-posta *

Mesaj *