Ana içeriğe atla

Translate

Önemli Açıklama!

Burada paylaştığım ve paylaşacağım her türdeki eser, tamamıyla ve yalnızca bana aittir. Farklı bir platformda, eserlerimden izinsiz alıntı yapanlara, eserlerimin tamamını veya bir kısmını kopyalayanlara karşı, her türlü hukuki süreci izleyeceğime emin olabilirsiniz.

Yalnızca kaynak gösterilmesi ve izin alınması koşuluyla alıntı yapılabilir.

Üstelik bu platformda; gelişmeyi desteklemeyen hiçbir eleştiri, dikkate alınmamaktadır...

No.10 / İsim Bulmacası



   

    Rampalı'ya vardığımızda, oradaki akşamüstü hengamesinin hala aynı olmasına şaşırmadım. Kitap arayışındaki lise ve üniversite öğrencileri, çarşı içindeki rampalı yolda trafik oluşturuyordu. Neyse ki Aslan amcanın dükkanı, her zaman için huzur dolu. Kahvemi yudumlarken, gelip geçen insanları seyre daldım ve beni, Aslan amcanın sorusu kendime getirdi.

"Ee, nereye açacaksın dükkanı? Dahası menüye ne koyacaksın evlat?"

"Hoca Ahmet Fakıh Parkı'nın içindeki binayı satın aldım. Kahve çeşitlerinin ağırlıkta olduğu bir menü düşünüyorum. Oradaki binanın hemen önündeki açıklığa da bir şeyler düşünüyorum, sürpriz olsun."

Tayfun aniden heyecanlandı.

"Mekanın ismi ne olacak?"

"Yirmi Adım Kahvesi diye düşündüm ama emin değilim. Aslında hepinizin fikrini alacağım bu konuda."

"Eğer bu zamana gelişine illaki atıfta bulunmak istiyorsan, ismi güzel düşünmüşsün evlat. Sen önce şu kafandaki kahve konseptini bir açıkla, ismi öyle düşünelim derim."

"Hah! İşte beklediğim kısmı anlatma vakti geldi. Bakın şimdi."

Heyecanla ellerimi yumruk yapınca Tayfun da, Aslan amca da gülümsedi.

"Geldiğim zamanda yeni nesil bir kafe akımı popüler oldu. Dükkanı açan, çoğunluğu Amerikan veya İtalyan olan yabancı kahveleri, karton bardaklara doldurup en az elli liraya satıyorlar."

"Elli mi, çüş!?" Aslan amca ile göz göze gelen Tayfun utandı. "Özür dilerim vallahi."

Aslan amca ise keyifle güldü.

"Sizin zamanda her şeye zam geliyor da, insanlık ucuzluyor belli ki."

"Ah, ah... Şu sözü götürüp tokat gibi vurmayı isterdim ya neyse. Fakat benim planım; aynı konsepti, hem şimdiki piyasada olduğu gibi alım gücüne çok daha uygun hale getirmek, hem de bu yenilikle diğer mekanlarla rekabet etmek. Bakalım piyasadaki fiyatlarla aynı olunca, bu zamandaki işletmelere karşı üstünlük kurulabilecek mi?"

Tayfun'un biraz kafası karışmışa benziyordu.

"Bazı filmlerde görüyorum. Ama anlayamadım, neden kahveler karton bardakta olacak ki?"

"İşte izlediğin o kültürlerde, insanlar işe veya okula giderken ayaküstü kahveyi tüketiyorlar. Yani mekanda geçirecekleri vakitleri pek olmuyor. Ama bizimkiler, işin kolayına kaçıp uyanıklık etti. Nitekim tüketim meraklısı toplumda da yankı buldu."

"Senin bunu yapman, şimdiki zamanda hoş karşılanır mı peki, bundan emin misin yani?"

"Menüdeki ürün kaliteli olduktan sonra, fincanmış, karton bardakmış fark etmiyor ki. Yeter ki kahve güzel olsun, menengiç karton bardakta da içilir. Hem cidden acelesi olan bir müşteri gelebilir. Kahvesini alelacele içmektense alır, gider."

Tayfun'la buraya gelirken, İpek'i de aramıştım. Kapıda belirince ellerini beline koydu.

"Aa, çok ayıp! Muhabbete bensiz başlamışsınız."

"Oo, hanım kızım, hoş geldin. Buyur, buyur, bu ikisinden parlak bir fikir çıkacağı yoktu zaten."

"Vay arkadaş! Bir kere şöyle güzel karşılanmadık. Yetmez gibi azar işitiyoruz."

"Eskiden Aslan amcam beni de böyle güzel karşılardı ağa. Sen geldin geleli durumlar değişti herhalde."

"Hadi len oradan!" diyerek Tayfun'a vururken gülmeye başladık.

Konuyu İpek için baştan özetleyip onun da fikrini sorduk.

"Doğrusu, Aslan amca isim konusunda haklı. İsmi güzel düşünmüşsün ama sadece yaşadığın sıradışı olaya mı ithaf edilecek? Eğer öyle olacaksa evet anlamlı fakat, bunu merak eden müşterilere açıklayamazsın."

"Yok yirmi adım için mekana yönelik daha makul bir gerekçem olacak. Binanın önündeki açıklığa düşündüğüm ek bölümde de minik bir tezgah bulunmalı. İkisinin arası yirmi adım diye açıklarım."

"İyi de bu basit bir açıklama olmaz mı?" diye ekledi Tayfun.

"İşte, o ek bölüm için daha önce hiç denenmemiş bir yapı düşünüyorum."

"Anlaşıldı sürpriz olacak da, bari ipucu ver evlat. Belki ona göre farklı isimler de düşünürüz."

"Mekanın dizaynı tamamlanmak üzere. Yarın bahsettiğim yapının da montajı gerçekleşecek. Gelip gözlerinizle görün isterim."

"Bir dakika ya! Madem mekan, birbirinden farklı iki ana yapıdan oluşacak. Neden iki isim birden bulmuyoruz?"

"Çok mantıklı bir fikir hanım kızım. Hem iki yerde de tezgah olacaktı değil mi?"

"Evet, evet. Vallahi güzel fikir, çünkü sürpriz yapı daha özgün bir isme layık olacaktır eminim. İki tezgahta da self servis olacak nasılsa, yani iş yükü de çok olmaz."

"Self servis mi, o ne ya?"

"Ulan Tayfun, biz siparişi hazırlıyoruz, müşteriler de hazır olunca kendileri alıyorlar işte."

"Bu olacak şey değil evlat. Ağız tadıyla kahve içmeye gelen kişi, kalkıp siparişini kendisi mi alacak?"

"Niye olmasın Aslan amcam? Acelesi olan bir müşteri olabilir dedik. O insan garsonu bekleyecekse, karton bardakta servis etmenin de anlamı kalmıyor ki. Amaç, mekanın işleyişini tümüyle pratik hale getirmek. Ha, geldiğim zamanda self servisi de, bazı mekanlar tamamen kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor, orası doğru. Fakat bu konuda da müşterinin faydasını düşündüğümüzü kanıtlayacağım."

"Dilediğiniz siparişinizi alıp dilediğiniz masaya geçebilirsiniz. Hatta yürüyüşünüze bir kahve molası vermek isteyebilirsiniz, gibisinden teklif kalıplarıyla konseptin tanıtımı daha iyi yapılabilir. Bu sayede insanlar karton bardağı da, self servisi de kolaylıkla benimseyecektir."

"Aynen öyle İpek! Şöyle bir slogan da olabilir; herkese self servis, Aslan amcam baş tacı."

Gülüşürken Aslan amca durup tek kaşını kaldırdı.

"Asıl ailen mekana gelince ne tepki verecek, sen onu düşün."

"Ohoo, deme öyle Aslan amcam ya, babam karton bardağı kafama fırlatır valla."

Yorumlar

Posta Kutusu

Ad

E-posta *

Mesaj *