Ana içeriğe atla

Translate

Önemli Açıklama!

Burada paylaştığım ve paylaşacağım her türdeki eser, tamamıyla ve yalnızca bana aittir. Farklı bir platformda, eserlerimden izinsiz alıntı yapanlara, eserlerimin tamamını veya bir kısmını kopyalayanlara karşı, her türlü hukuki süreci izleyeceğime emin olabilirsiniz.

Yalnızca kaynak gösterilmesi ve izin alınması koşuluyla alıntı yapılabilir.

Üstelik bu platformda; gelişmeyi desteklemeyen hiçbir eleştiri, dikkate alınmamaktadır...

No.12 / Körüklü Kahve'de Nisan Akşamı

 

 

    Açılışla birlikte mahalleli; Yirmi Adım Kahvesi, ortak bahçe ve Körüklü Kahve'deki tüm masaları doldurdu. Bugünkü yoğunluğu atlatmak adına sadece mekan içerisindeki büyük tezgahta servis açıktı. Herkese durumu izah edip tezgahın önünde açılış konuşmam için hazırlandım. Tanıdığım, tanımadığım onca insan, sabır ve heyecanla beni seyrediyordu.

"Kıymetli misafirler, beni tanıyan, tanımayan tüm mahalleliler ve özetle bu güzel parkımızın müdavimleri. Hepiniz hoş geldiniz. Sizlerin gözünde belki beş yaşında cıvıl cıvıl bir çocuk, belki de yirmi beş yaşında bir delikanlıyım. Beni nasıl tanıdığınızın, bana bakış açınızın önemi yok aslında. Çünkü ben, her iki yaşın da ruhunu, coşkusunu ve ideallerini taşıyan biriyim. En önemlisi de kendimi bildim bileli; mahallemde, komşu mahallelerde oyunlar oynayan ve en çok da bu parkın müdavimi olan biriyim. Her biriniz gibi, en az ben de sizler kadar buraya aitim. Ben bu aidiyeti, en büyük hayallerimden birini gerçekleştirerek taçlandırmak istedim. Bunun sonucunda da, bugünle birlikte tacımı, güzide mekanımla paylaşıyorum. En az parkın olduğu kadar, Yirmi Adım Kahvesi ve Körüklü Kahve'nin de müdavimi olmanız dileğimle."

Coşkulu alkış uzunca yankılandıktan sonra, mekanın konseptinden bahsettim. Self servisin ve karton bardakların sebebini ve amacını açıklayınca, aralarda şaşkın sesler duyulsa da, çoğunlukla hoş karşılandı. Bir an için göz göze geldiğim Aslan amca gülümseyip göz kırpıyordu. Tüm misafirlerden sıraya girmelerini rica ederek servise başladım. Bugüne özel olarak bana, İpek ve Tayfun yardım ediyordu. Abim de mahalleden arkadaşlarıyla birlikte, sıranın düzenini üstlendi.

Siparişini alan çoğu kişi yürüyüşe çıktı veya parktan ayrıldı. Mekanın içini, çoğunlukla ailemin sokaktan komşuları dolduruyordu. Onlar keyifle muhabbet ederken, ben de tepkilerini merak ederek aralarına karıştım. Elindeki karton bardağa isim yazmakla meşgul olan İpek seslendi.

"Çağrı, üç numarada oturan Hatice Hanım'ın kahvesi hazır. Bardağa ne yazayım, sormayı unutmuştum."

"Ooo, sen ona Muhtar yaz."

"Niye ki?"

"Lakabı Muhtar'dır. Mahalledeki karıncaları bile bilir."

İpek gülerek bardağı uzattı. Hatice teyzenin yanına gittiğimde, çiçekleri seyretmekle meşguldü.

"Muhtar hanımefendinin cappuccinosu hazır. Afiyet olsun efendim."

"İsmi bir garip diye söylemiştim. İpek kızım, tadının güzel olduğunu söyledi. Bi deneyeyim şunu."

Kahveden bir yudum alınca şaşkınlıkla etrafındakilere baktı.

"Annah! Bu neymiş gı!? Yayık ayran gibi de köpüğü var, pek güzel imiş bu!" Yanındaki eşi, pazar esnafı Ali amcayı dürttü. "Herif, şundan yok mu hiç pazarda? Bi getirivir."

"Hanım bu kahve, ne arasın pazarda yahu?"

Tüm komşular katıla katıla gülerken, herkes dönüp bizi izlemeye başladı.

"Sen ne zaman istersen gel Hatice teyzem. Burada daha birçok güzel kahve var."

Bir an için bakışlarım, diğer komşularımıza takıldı. Mustafa amca ve Fatma teyzenin kızları, Esra ve Hatice ablam ile, Ali Osman amca ve Kudret teyzenin kızları, Nur ve Rabia ablalarım aynı masadaydı. Dördünü de işaret ederek "Bakın, mekan daha yeni. Çalışacak kişilere ihtiyacım var. Serbest zamanlı olmak kaydıyla, istediğiniz gibi gelin. Sizin gibi zarif ablalarım varken, kapıya kadın eleman aranıyor yazarsam, ayıp edersiniz." deyip gülümsedim.

Fatma teyze, en küçük çocuğu olan Muhammet abime seslendi. Muhammet abi, abimin en yakın arkadaşıydı.

"Muhammet, duydunuz mu Çağrı'yı? Fuat'la akşam ezanına kadar top oynayacağınıza, gelin de kardeşinize yardım edin." Sonra bana bakınca kaşları çatıldı. "Kuzum, kızlar gelecek de biz ne güne duruyoruz? Gelir, mis gibi Türk kahvesi yaparız."

"Yok olmaz ama bir şartla kabul edebilirim."

"Neymiş o bakayım?" diye katıldı Kudret teyze.

"Her seferinde bir tabak kısır isterim."

"Annah! Sana kovayla kısır feda olsun kuzum."

    Akşama doğru tüm komşularımız İpek, Tayfun ve beni yemeğe davet etti. Etrafı toparlayacağız desem kalıp yardım edeceklerini biliyorum. O yüzden biraz daha işimiz var diyerek bahane uydurdum. Hepsiyle vedalaştık ve henüz aradan yarım saat geçmişti ki, hepsi de ellerinde yemeklerle döndüler. Eh, bu insanları iyi tanıdığım için hiç şaşırmamıştım haliyle. Yemekte komşularımız; Aslan amca, İpek ve Tayfun'la daha da tanışıp kaynaştı. Aslan amca muhabbetiyle erkekleri, İpek te zarafetiyle kadınları etkilemişti. Eh Tayfun'dan bahsetmeme gerek yok. O abim ve Muhammet abimle çoktan kanka olmuştu bile. Yemek sonrası, çay, muhabbet derken saat geç oldu ve herkesi uğurladıktan sonra biz bize kaldık. 

Aslan amca da müsaade istemişti ki, ona bir şey danışacağımı söyledim ve Körüklü Kahve'ye geçtik.

"Hayırdır evlat, ne diye daldın düşüncelere?"

"Bütün gün aynı düşünce içimi kemirdi Aslan amcam. Ailem, komşularımız, sizin aksinize beni halen beş yaşımda olarak görüyordu. Ben bugün kendi işimi kurdum, baş tacı olarak hepsini ağırladım. Neden hiçbir şeyi garipsemediler? Neden şu anki yaşımdaymışım gibi davrandılar? Mesela abim, olması gerektiği gibi bana küçük kardeşi gibi davrandı ama sanki, şu anda ondan büyük olduğumun da farkında gibiydi."

"Doğrusunu istersen evlat, sen bu iş kurma konusunu açınca sadece bundan dolayı tereddüt etmiştim. Sanki hepsi aniden kabullenmiş gibi; senin bu zamanda, çocuk değil de genç olman, sana dair normal bir özellikmiş gibi onlar için."

"Bu belirsizlik biraz can sıkıcı ama Aslan amca." diye araya girdi İpek.

"Orası öyle de elbet bunun da bir hikmeti vardır hanım kızım."

"Vallahi ağa, bu zamanda seni tanıyan kişiler, seni halen çocuk olarak görüyordur belki diye bir teoriden bahsetmiştim. Buna da mantıklı bir açıklama getirirdim ama benim etliekmek yemem lazım. Gerçi, şimdiki durumda bu çok da faydalı bir yöntem değilmiş."

"İlahi Tayfun oğlum, siz etliekmek ile karnınızı doyurunca, aklınızdaki ilk düşünce mantıklı gelmiş olmasın sakın?"

Muzipçe gülümsemesinin ardından, Aslan amcanın yüzüne ciddi bir ifade hakim oldu. İpek'le göz göze geldik.

"Yine bir yemek sonrası mıdır bilemem ama aklıma mantıklı bir açıklama geldi aslanım."

Aslan amca ilk defa bana aslanım diye hitap ediyordu. Soyadın dizi karakteri gibi Akbey olsa, şu an tam olurdu cidden. Meraklı bakışlarımızı süzüp devam etti.

"Çocukluğundan itibaren seni tanıyan onlarca kişiyle karşılaştık. Fakat hepsi de ilk defa bugün, senin durumunu garipsemedi. Sen bugün, her günden farklı olarak en değerli hayallerinden birini gerçekleştirdin. Stefan Zweig'ın güzel bir sözü var. 'Kişi sadece ve sadece kafasından geçenlerin peşinden gittiği; yaşamından bir inanç, inancından bir yaşam yaptığı sürece etkili olabilir.' Belki de sen, hayalini gerçekleştirerek bu zamanda ilk defa etkili olabildin. Buradaki yaşamına, geldiğin zamandan hoş bir anlam kattın sonuçta."

Biz İpek'le birbirimize yeniden bakıp şaşırırken, Tayfun coşkuyla dizine vurdu.

"Ama olmaz ki ya! Canım etliekmek felsefemi, Stefan Emmi çürüttü."

"Hay sen çok yaşa yiğidim!" diyen Aslan amcanın kahkahası otobüste yankılandı.

    Vakit biraz daha geçince Aslan amca ve Tayfun müsaade istediler. İpek'le birlikte hiç konuşmadan, Aslan amcanın söylediklerini düşünüyorduk. Otobüsteki kaset çalarda Sibel Can'ın Padişah şarkısı çalıyordu. İstemsizce gülümseyince İpek de tebessüm etti.

"N'oldu? Senin aklına da ilginç bir teori mi geldi yoksa?"

"Yok, yok. Şarkıya gülümsedim. Bebekken sadece bu şarkı çaldığında mama yermişim. Bizimkiler klip televizyonda çıksın diye beklermiş."

İpek kahkaha attı ve onu seyrederken devam ettim.

"Yarın doğum günüm."

Kahkahası bir an için yüzünde donakaldı.

"Bu harika! Neden daha önce söylemedin? Güzel bir kutlama ayarlayalım."

"Sakın ha! Doğum günlerimi kutlamam. Pek sevmem yani." diyerek geçiştirdim. Tercihime saygı duysa da, İpek'in hevesini mahvettiğim için üzüldüm.

"Neyse canım, sen nasıl uygun görürsen öyle olsun. Hem zaten pastaya altı mı yoksa yirmi altı mı yazdıracağımıza karar veremezdik nasılsa."

Bu sefer otobüsü kahkahayla çınlatma sırası bizdeydi.

Yorumlar

Posta Kutusu

Ad

E-posta *

Mesaj *