Ana içeriğe atla

Translate

Önemli Açıklama!

Burada paylaştığım ve paylaşacağım her türdeki eser, tamamıyla ve yalnızca bana aittir. Farklı bir platformda, eserlerimden izinsiz alıntı yapanlara, eserlerimin tamamını veya bir kısmını kopyalayanlara karşı, her türlü hukuki süreci izleyeceğime emin olabilirsiniz.

Yalnızca kaynak gösterilmesi ve izin alınması koşuluyla alıntı yapılabilir.

Üstelik bu platformda; gelişmeyi desteklemeyen hiçbir eleştiri, dikkate alınmamaktadır...

Farkındalık ve Salt Paradoksu



  


Sosyal medyada duyurusunu yaparken, kitabımdan için, uzun süredir yazmaya çekindiğim eser diye bahsettim. Başlamadan önce bu söylemime biraz değinmek istiyorum. Bu çekincemin sebebi bir şeyler yazmaktan imtina etmek veya yanlış anlaşılma endişesi taşımakla falan alakalı değil. Esasında bu endişede, kendi değişimimden bahsederken, öncesine dair kendimi tam olarak da keşfetmemiş olmam etkili oldu. Fakat tıpkı şimdi olduğu gibi, bundan sonraki süreçte de içim rahat olacak.


Çünkü yaşı, düşünce yapısı, yaşantısı vs. ne olursa olsun kimse, ama hiç kimse kendisini tam anlamıyla keşfedemez. Hah tamam işte ben buyum veya ben oldum ya vs. dediğiniz anda, ya yeni bir şey keşfedersiniz, ya da çok büyük bir hayal kırıklığına uğrarsınız. Ben buna inanıyorum, yanlış düşünüyor da olabilirim ama bu inancım, bana müthiş bir özveri kazandırdı. Fernando Pessoa'nın, " zeka dolu hiçbir fikir, içine bir parça aptallık karışmadıkça genel kabul görmez. " sözünden yola çıkarak, bu fikrimin genel olarak kabul görmemesini umuyorum.

   Bana öyle geliyor ki, İnsan Nedir? isimli kitabını yazdığı sırada Mark Twain'in, çevresinden gördüğü baskıya benzer bir tepkiyle karşılaşacağım. O uzun zaman içerisinde karşıma çıkması muhtemel tepkilere kendimi hazırladım. Zihinsel olarak bu sürece hazırım, peki ya siz? Bu da nereden çıktı şimdi diye düşünebilirsiniz. Konu başlığına geçmeden önce şunu belirtmek isterim. Peki ya siz, kendi öz farkındalığınıza ne kadar hakimsiniz? Niyetim okurla arama set çekip de kıyas yapmak değil. Tam aksine, olabildiğince yakınlaşıp eserin sürecine hazırlamak. Unutmayın, özveri ve cesaret... Bunlardan önemlisi, sağduyu... Dilerseniz başlayalım...

   Bilindiği üzere paradoks, kelime kökeninde aykırı düşünce olarak da tanımlanır. Farkındalığın bu kendine has ve oldukça aykırı yönlerine geçmeden önce, psikolojik olarak üstünlüklerinden bahsedeyim.

   Farkındalığı Fark Etme Süreci

   Öz farkındalığınızı keşfettiğiniz anda buna inanmanız güç gelebilir. Esasında ne kadar güç gelirse o kadar iyidir, çünkü insan; kendisiyle ilgili, karşısına çıkan zorlukları aşmak konusunda, doğuştan bir azme sahiptir. Kimi zaman buna inanmak güç gelebileceği gibi gülünç de gelebilir. Bu konuda kendimden örnek vereyim.

Lise, üçüncü sınıftayken iki Sherlock Holmes filmini de izleme fırsatım oldu. Jude Law, Robert Downey Jr. ve Rachel McAdams'ın oyunculukları olsun, filmin kurgusu ve akışı olsun, o kadar etkileyiciydi ki o dönem ki her yaşıtım gibi uzun süre filmin etkisinde kaldım. Nitekim filmin de etkisiyle, tıpkı Sherlock Holmes karakteri gibi çıkarım yapmaya, karakter analizlerinde bulunmaya başladım. Bu çabam ilk başlarda bana öylesine gülünç geliyordu ki, arkadaşlarımla paylaşmaya cüret edemiyordum. Zaman geçtikçe çabalarımın peşinden gittim ve bu alanda doğal bir yeteneğe sahip olabileceğime inandım. İnancımı benliğimde öylesine besledim ki, bir gün arkadaşlarımla paylaşmaya karar verdim. 

Onlardan, kendilerinin çok iyi tanıdıkları ama şahsen daha önce hiç görmediğim insanların fotoğraflarını göstermelerini rica ettim. Karşılaştığım birkaç pürüz haricinde, yirmiye yakın kişiyi bir saat içinde başarıyla analiz ettiğimi söyleyebilirim. Özellikle son üç yıldır, kitaplarım sayesinde iletişimde olduğum yüzlerce, hatta binlerce insanı analiz ettim ve sonuçlarını onlarla paylaştığımda ne kadar ilerlediğimi gördüm. Öyle ki, artık ilk defa gördüğüm bir erkeğin analizi en fazla yirmi, bir kadının analizi ise doksan saniye sürüyor. Bu sıra dışı yeteneğim, farkındalığım için verdiğim küçük bir örnek...


Farkındalığın Paradoks Sahibi Yönleri

   Aslında buna farkındalığın bilinmezliği ve keşif süreci de diyebilirim. Bilinmezliğinden yana düşüncelerimi, konuya geçmeden önce belirtmiştim. Zaten yıllardır kendimi keşfetme sürecinde olduğum için ondan bahsetmeme bile gerek duymuyorum. Öte yandan, bu bölümü birer öz eleştiri ve toplum eleştirisiyle bitirmek isterim.

Farkındalık ve salt paradoksu konusu, kitabın gelişme bölümlerinden biriydi. Ama denememi elimden geldiğince serbest tarzda kaleme almak istedim ve hazırlık sürecimdeki kuralların hepsini yıkmış oldum. Bu büyük bir riskti, hele ki esere dair çekincelerim varken ama bunun üstesinden gelebileceğime inanıyorum. Gelelim naçizane, toplum eleştirime...

İnsanlar Farkında mı? Öyleyse Neyin?

   Eleştirirken mutlaka bu sorunun sorulması gerektiğini düşünüyorum. Neyin farkındasınız, daha önemlisi neyi önemsiyorsunuz? Sosyal yaşantılarında insanları öylesine değersiz, öylesine anlamsız şeyleri önemseyip üzerinde konuşuyorlar ki, doğrusunu isterseniz bir şeylerin farkında olup olmadığınızdan bile şüphe duyuyorum bazen. Farkında olduğunuzu varsaydığımda ise, hangi doğruları görebildiğinizi de merak ediyorum. Öyle ki, bununla ilgili yaptığım gözlemler, bana pek de aydınlık bir pencere göstermiyor maalesef. Yine Fernando Pessoa'nın dediği üzere, " dünya, hissetmeyenlere aittir. İşini bilen bir insan olmanın temel koşulu duyarsız olmaktır. " sözüyle bölümü noktalamak isterim.

Sizleri; zeka, ahlak, mantık ve vicdanın, yüce erdemlerden olduğunu görmeye davet eder ve - hissetmekten uzak durduğunuz - dünyanızda mutluluklar dilerim...

Yorumlar

Posta Kutusu

Ad

E-posta *

Mesaj *