Ana içeriğe atla

Translate

Önemli Açıklama!

Burada paylaştığım ve paylaşacağım her türdeki eser, tamamıyla ve yalnızca bana aittir. Farklı bir platformda, eserlerimden izinsiz alıntı yapanlara, eserlerimin tamamını veya bir kısmını kopyalayanlara karşı, her türlü hukuki süreci izleyeceğime emin olabilirsiniz.

Yalnızca kaynak gösterilmesi ve izin alınması koşuluyla alıntı yapılabilir.

Üstelik bu platformda; gelişmeyi desteklemeyen hiçbir eleştiri, dikkate alınmamaktadır...

Haklılık Psikolojisi Üzerine


 


   Bu hayatta bir şeyi çok istiyorum, yanılmayı....

Esasında böylesi cümleyi gündelik hayatımda kursam, beni az çok tanısalar dahi, çevremdeki pek çok kişinin aklına; benmerkezci, narsist veya daha önce karşılaşmadıkları bir kibir abidesi profil gelebilirdi. Gerçi beni tanıyan insanlar böyle düşünse gücenirdim, bana bu tip kişilik bozukluklarını uygun gördükleri için. Tabii işin şakası bir yana dursun, ön sözde de belirttiğim, Stefan Zweig'ın şu demecini yinelemek isterim.

"Ana kahramanı, daha doğrusu odak noktası ben olan bir kitap yazma yürekliliğini gösterebilmem için, tek bir kuşağın yaşamak zorunda kaldığı olaylardan, felaketlerden ve çetin sınavlardan çok daha fazlası gerekliydi."  

Tabii öncelikle bu haklılık ilkesinin ne üzerine yoğunlaştığını görmek lazım. Vakti zamanında, aniden keşfetmiş olduğum yeteneğimi kullanarak karakter analizlerinde bulunduğumda, bu haklılığı yaşıyorum. Nadiren ortaya çıkan ufak tefek pürüzler dışında pek yanılmadığım için, haklılık psikolojim bununla besleniyor da diyebilirim. Fakat beni asıl usandıran ve artık sitem etmeye götüren noktayı anlatayım. Süreç şöyle bir döngüden ibaret aslında; karakter analizi yaparım, haklı çıktığımı gören arkadaşımda merak uyanır, aradan bir zaman geçer, genellikle onun isteği doğrultusunda - yani çok merak ettiği bir kişiye dair - başka bir analiz yaparım, haklı çıkarım ve bu üçüncü şahsa veya şahıslara dair akıl yürütmem doğru olduğu için kabahatli olurum. Evet, kabahatli... Doğrusunu isterseniz, bu durumda ortaya çıkan üzüntülere ve kırgınlıklara hiç aldırmıyorum. İnsanların tercihidir, hüzün de bir tercihtir nihayetinde. 

Bazen düşünmeden edemiyorum; acaba bu yeteneğim ve haklılık psikolojim, sosyofobimi destekliyor olabilir mi diye? Kim bilir... Çünkü asıl sitemim; insanların sıradanlıklarını, argo tabirle varoşluklarını, basitliklerini, sıkıcılıklarını hemencecik görüyor olmama değil; saydığım bu sıfatların varlıklarınadır. Maalesef ki var olmalarına... Özenle besleyip büyüttüğümüz o kibrimize... İnsanı yeniliğe, öğrenmeye, keşfetmeye kapatan o zavallılığa...

   Bu kitabı yazmayı seviyorum. Yazdıkça ruhum daralıyor, içim sıkılıyor ama bir yandan hissettiğim tutku da, sürekli kamçılıyor. Öyle ki, devrik cümlerimin farkında olmuyorum, olsam da geriye dönüp düzeltmiyorum. Bırakalım, tüm doğallığı ve samimiyetiyle kalsın. Doğallık ve samimiyet olmadıktan sonra, ne anlamı var edebiyat yolunda ilerlemenin, değil mi? Denememi, geçenlerde sevmeye dair fikrimi soran bir arkadaşa verdiğim cevapla noktalamak isterim. Güle kalın...

   "Sevmek zor bir eylem, bir insanın benim için bunu göze almasını istemezdim. Büyük sorumluluk, çünkü çok güzel bir eylem. Aynı zamanda, güzelliğince zorluğu da artıyor. Bu eylemin, özellikle sevilme kısmının, bana uygun olduğunu düşünmüyorum. Sebebi ise, güçlü veya sevecen birisi olmamam diyeyim. Vesselam..."

Yorumlar

Posta Kutusu

Ad

E-posta *

Mesaj *