Ana içeriğe atla

Translate

Önemli Açıklama!

Burada paylaştığım ve paylaşacağım her türdeki eser, tamamıyla ve yalnızca bana aittir. Farklı bir platformda, eserlerimden izinsiz alıntı yapanlara, eserlerimin tamamını veya bir kısmını kopyalayanlara karşı, her türlü hukuki süreci izleyeceğime emin olabilirsiniz.

Yalnızca kaynak gösterilmesi ve izin alınması koşuluyla alıntı yapılabilir.

Üstelik bu platformda; gelişmeyi desteklemeyen hiçbir eleştiri, dikkate alınmamaktadır...

No.1 / Yirmi Adım




 

   

    Şubat ayının ortasında da Konya, insanları şaşırtmayıp kupkuru ayazına devam ediyordu. Bense Alaska'daki kızakçılar gibi giyinerek, kursa kaykayımla gelmekte ısrarcıyım. Ne kursu diye sormayın lütfen, diksiyon diye kaydoldum ama İtalyancadan dramaya bir sürü derse giriyorum çok şükür. Belediyenin joker kursiyeri olarak, bizzat başkan tarafından plaket alabilirim veya toplu ulaşım kullanımından bile aforoz edilebilirim, emin değilim. Bu satırları günlüğüme kaydetmekle meşgulken, dersin bittiği söylendi ve öğretmenimizin meraklı bakışlarına ciddiyetle karşılık verip tahtadaki tekerlemeyi de not ettim. Defterimi sevimli çantama koydum, daha sevimli olan atkımı dolayıp beremi de takınca hızla binadan ayrıldım. Beremin ne kadar sevimli olduğuna dair detay vermek isterdim ama önce eve gitmeliyim. 

Sokağa inince sınıftaki Gizem'i gördüm. Beni, burun hizama dek yüzümü örten atkım ve yumoş tüylü pilot beremle görüp de ürkmeyen nadir insanlardan biriydi. Yine gülümserken bakışlarını kaçırdı. Ah, tatlı şey seni... Aslında onunla ironik bir ortak noktamız bulunuyor. İkimiz de karşı cinse açılma konusunda pek beceriksiziz. İyisi mi, şimdilik kaçamak bakışlara ve küçük tebessümlere devam edelim. Sokaktaki kaldırım biraz bozuk ve kaykaya binmek için yirmi adım atmam gerekiyor. Kaykaya binince arkamı döndüm ve hala bana baktığını fark edip Gizem'e el salladım. İtiraf edin, cesur bir hamleydi, öyle değil mi? Çay, kahve teklifimi yarına saklayayım dedim, ne var bunda yahu?

Nihayet kaykaya atlayıp hızla, Alaaddin Tepesi'ni çevreleyen caddeye ulaştım. A aa, bir dakika ya... İlerideki durakları niye değiştirmişler? Lan! Adliyeye giden tramvay yolu ne ara kaldırıldı? Hayda... Kaldırımlar daha tenha ve moda daha güzel Allah kahretmesin. İlerideki duraklara hep eski MAN otobüsler yanaşıyordu. Bir an için geldiğim sokağa döndüğümde kursun olduğu binanın da farklı olduğunu gördüm. Şu an gördüğüm her şeyin bir şaka olduğunu düşüneyim desem, kursun kocaman tabelasını ne ara söktüler!? Bir yanlışlık, hatta saçmalık var ama ne? Kaykayı koltuğumun altına alıp köşedeki büfeye gittim. Neredeyse iki senedir bu büfe burada değildi oysaki.

Tıpkı çevre gibi hava da aniden değişmişti. Kuru ayaz yerini sakince yağan kara bıraktı. Atkımı yüzümden indirip büfedeki gazeteye göz attım. Afyon'da deprem mi? Lan ne demek Şubat 2002!? Tam büfeciye hangi senede olduğumuzu soracaktım ki, bir müşteri e-bilet istedi. E-bilet, belediye otobüslerine iki seferlik binmeye yarayan geçici bir ulaşım kartıydı. Yani çoktan kaldırılmıştı. Yok artık, simide yirmi kuruş verdi. Ben de cesaretimi toplayıp E-bilet almaya karar verdim. 2002 baskılı gazeteleri göstererek bugünün gazeteleri mi diye sordum. Büfeci sorumu biraz yadırgadı ama herhalde dercesine kendinden emin bir edayla başını salladı. Durumu çözemesem de 2002 senesinde olduğumu anlıyorum ve büfeden uzaklaşırken bunun nasıl olduğunu düşünmeye başladım. Daha önemlisi neden? Köşedeki Rampalı Çarşı'ya doğru sersem bir şekilde yürümeye koyuldum ve birkaç adım sonra koluma bir amca girdi. Daha çok şaşıran yüzümü görünce, endişeli ifadesi arttı.

"Evlat iyi misin, kireç gibi olmuş yüzün."

"İyiyim amcacım teşekkür ederim."

"Emin misin evlat? Rampalı içinde sahaf dükkanım var, gel bir kahve ısmarlayayım. Belki üşütmüşsündür." 

Buna bir itirazım olmazdı doğrusu, öyle sarsılmıştım ki içim ürperiyordu. Dükkana girdiğimizde içeride bizi, on beş yaşlarında bir delikanlının beklediğini gördüm.

"Tayfun, hoş geldin evlat. Sana zahmet şuradaki çırağa seslenir misin? Abine kahve, bize de çay söyle."

Mis gibi kahveyle biraz daha kendime geldim ve sahaf dayı, bana delikanlıdan bahsetti.

"Sağ olsun Tayfun, müdavimlerimizdendir. O kitapları sever, biz de onu severiz. Seni buralarda hiç görmedim evlat, hem anlat bakalım daha iyi misin?"

Tayfun da merakla yüzüme bakıyordu ve derin bir iç çekip bugün başımdan geçenleri anlattım. Deli olduğumu düşünmesinler diye, çantamdaki 2018 baskılı bir romanı ve akıllı cep telefonumu da gösterdim. Telefonumun tarihinde özellikle günümüz kayıtlıydı. İkisinin de yüz ifadesinde bir değişiklik yoktu ama Tayfun çokça heyecanlandı. 

"2022 senesi demek ha! Bu harika bir şey abi."

"Tayfun sen kaç doğumlusun?"

"Seksen yedi abi."

"Bak ben doksan yedi doğumluyum. Yani beş yaşımda olmam gerekli, niye abi diyorsun?"

"Çünkü büyüğümsün abi ondan."

"Ne yazık ki haklılık payın var kardeşim." Çayından sakince son yudumunu alan dayıya baktım. "Deli olduğumu düşünmüyorsun ya dayı?"

"Niye öyle dedin evlat?"

"Anlattıklarım fazlasıyla garip ya hani."

İhtiyatla gülümsedi.

"Öyle deme, delilik yüce bir mertebedir esasında. Bak evlat, buradaki tüm dostlarım bana ne ilginç hikayeler sunar, onların sayesinde ne tuhaf yaşanmışlıklara tanık olurum, bilir misin? Sen kendi hikayeni garip mi sanarsın? Seç bu kitaplardan birini, gör, bak, aslında nasıl da sıradandır insanoğlu..."

"Yahu sene 2002, Kurtlar Vadisi bile yoktu, o kadar geçmişteyim işte!"

"O nedir abi?"

"Bir dizi Tayfun, seneye izlersin kardeşim."

"Adın nedir senin evlat?"

"Çağrı."

"Ben de Aslan, memnun oldum."

Hah! Diziden bahsettim, Aslan amcayla karşılaşmış olduk resmen. İstemsizce güldüm. 

"Kusura bakmayın, bahsettiğim dizide Aslan amca diye bir karakter var da."

Tayfun aynı heyecanla yüzüme bakmaya devam ediyordu. 

"Ee, abi şimdi ne yapacaksın peki?"

"Ne bileyim Tayfun!? Herkes bu zamandaki yaşında görünüyor. Bir ben mi günümüzde, yani size göre gelecekteki halim gibi mi görünüyorum acaba? Gidip ailemi göreyim bari."

Ayağa kalktığım anda, Aslan amca işaret parmağını bana doğru uzattı.

"Her adımın bir seneni götürmüş, dikkatli ol evlat. Yaşadıklarını ailene anlatırken daha sakin ol. Bu akşam dükkanı geç kapatırım, çık gel yine."

"Eyvallah Aslan amca. İlk anlattığım kişiler sizdiniz, inşallah herkes sizin gibi dinleyip anlar beni. Gerçi dinleyenler ne kadar anlayışla karşılar, o şüpheli ama... Her şey için teşekkürler."

Dükkandan çıkmıştım ki, Tayfun ardımdan seslendi. 

"Çağrı abi! Seni bir daha ne zaman görebilirim?"

"Ulan Tayfun, yirmi beş yaşımdayım. Bunu bana soran ilk kişisin."

Aslan amca da bana bakıp katıla katıla güldü. Duraklara doğru yürümeye başladım ve Aslan amcanın, dükkana neden akşam için davet ettiğini düşünmeden edemedim.

Yorumlar

Posta Kutusu

Ad

E-posta *

Mesaj *