Ana içeriğe atla

Translate

Önemli Açıklama!

Burada paylaştığım ve paylaşacağım her türdeki eser, tamamıyla ve yalnızca bana aittir. Farklı bir platformda, eserlerimden izinsiz alıntı yapanlara, eserlerimin tamamını veya bir kısmını kopyalayanlara karşı, her türlü hukuki süreci izleyeceğime emin olabilirsiniz.

Yalnızca kaynak gösterilmesi ve izin alınması koşuluyla alıntı yapılabilir.

Üstelik bu platformda; gelişmeyi desteklemeyen hiçbir eleştiri, dikkate alınmamaktadır...

No.2 / Park, Kartopu ve Kardan Adam


 



   

    Bir numaralı hattın otobüsü, tıpkı eski günlerde olduğu gibi Kayalıpark tarafından, Alaaddin duraklarına geldi. Kar şiddetini epeyce artırmışken, bense etrafımdaki gençlerin üzerindeki rengarenk montlara bakmaktan kendimi alamıyordum. Şu normal bel, bol paça pantolonlara da bir bakın! Doksanlar ve iki binler modasından daha güzel ne vardı ki? Otobüse binip Konya'nın toplu ulaşım kartı olan Elkart'ı cihaza tuttum. Oha, ne kadar ucuz!? Elkart'ımın farklı tasarımına bakacaktı ki, iyi yolculuklar dileyerek kartı cebime koydum. Dalgınlığım başıma daha çok iş açacağa benziyor.

Bu eski otobüslerin deri koltuklarına bayılıyorum. Kar yağışını keyifle izleyerek 2002'nin aslında harika bir sene olduğunu düşündüm. Vay be, bu hattaki otobüsün daha çok yolcusu varmış demek. Tabii yine bir dalgınlıkla yolculuk boyunca akıllı telefonumdan müzik dinledim. Neyse ki hiç kimse, bir başkasını umursamıyor. Veyahut saygı duyuyor desek yeridir. On beş dakika sonra duraktan indiğimde, kar üç parmak yüksekliğine gelmişti bile. Çocukluğumun geçtiği sokağı nasıl da özlemişim... İşte, ev sahibimiz Fatma teyze bahçede bekliyor. Sahi, bu yağışta neyi bekliyor acaba?

"Nasılsın Fatma teyze?"

"Aa, kuzum, sen daha gitmedin mi, hadi herkes parka vardı bile. Mustafa'yı bekliyorum, sen geç kalma hadi."

Allah Allah... Nereye yahu? Hem bu genç görünüşüme niye şaşırmadı ki?

"Ne yapacaz teyzem bu havada parkta?"

"İlahi Çağrı, tüm komşular parka gidelim dedik ya. Hadi, hadi, oyalanma bakayım."

Hiçbir şey anlamamıştım ve hiçbir şey de söylemeden hızla parkın yolunu tuttum. Çocukluğumun parkı tam karşımda. Ortasındaki büyük bina tıpkı o yıllarda olduğu gibi lüks bir restoran ve her zaman olduğu gibi tıklım tıklım. Gerçi benimkisi de laf... Bu yıla ait olan her şey yerli yerinde aslında; parka çıkan sokağın köşesindeki kerpiç ev, kırmızı topraktan yapılan ve parkı çevreleyen bisiklet parkuru, tam ortadaki restoran; yani her şey olması gerektiği gibi, ben hariç...

Düşüncelerden sıyrılıp parka adımımı attığım anda, göğsüme ve karnıma üç tane kartopu isabet etti. N'oluyo lan!? Kahkaha atan annem bana seslendi.

"Hadi oğlum gelsene, geç bile kaldın."

Oğlum mu? Anne benden sadece on yaş büyüksün 2002'de. Ulan ben niye bu yıldaki yaşımda değilim? Aa abime bak! Ufacık daha... Hem bir saniye. Neden bu genç görünüşüme kimse şaşırmıyor ki? Sonuçta beş yaşımdayken bıyıklarımın olması imkansız. 

"Durun, bir şey konuşacam sizle."

"Evde anlatırsın oğlum, hadi abinle birlikte kardan adam yapın." diye ekledi babam. 

Baba o bıyıklar ne ya, hep kar bulaşmış. Abim kardan adam kadar zaten, tipe bak şunun. Hazır ben büyük görünüyorken dövsem mi acaba ya? Kafama da kartopu yedim.

"Bir dur abim ya, bir şey konuşacam diyorum."

Abim olduğu yerde zıplayıp yeniden kafama kartopu attı. Bunu sen istedin bücür. İki avucumu karla doldurup kafasından yukarı fırlattım ve yüzü tamamen karla kaplanınca ağlamaya başladı.

"Ne yapıyorsun lan abine!? Al şu anahtarı, doğru eve. O saçma şapkayı da çıkar kafandan!"

Yalnız harbiden beş yaşında mı görüyorlar acaba beni? Ee bereme niye laf etti o zaman babam? Anahtarım var diyerek hemen parktan ayrıldım. Ne tuhaf, çocukluğumun ait olduğu zaman ve mekana artık ait değildim. Umarım bir bildiğin vardır Aslan amca.

    Neredeyse tüm çarşı esnafı kepenkleri kapatırken Aslan amcanın dükkanı ışıl ışıldı. 

"Turşu kurmak için biraz geç kalmadın mı evlat?"

"Ne demek istedin, valla anlamadım Aslan amca ama bizzat turşu olduğumu söyleyebilirim."

"Suratın sirke satıyordu, ne oldu anlat."

Yaşananları anlattım ve bir şey demeden, küçük sobanın üstündeki kestaneleri tepsiye yerleştirdi. 

"Senin hikayen asıl şimdi garipleşiyor desene. Kafasına avuçla kar atmadan önce abinle konuşsaydın ya evlat."

"Aslan amca nasıl konuşayım? Adam evleneli bir sene olmuştu, geldiğim yılda. Karşımda on iki yaşında bir çocuk. Yengem nasıl, iyi mi diyecek halim yok ya." 

"Babanın, bıyıklarına değil de berene laf etmesi düşündürücü bak." deyip güldü.

"Sana da iyi eğlence çıkıyor ha Aslan amcam." diyerek ben de güldüm. Tam kestaneden bir tane alacaktım ki telefonum çaldı. Arayan Hamza'ydı.

"Efendim? Buyur gardaşım? Yarın he? Tamam, tamam kardeşim buluşuruz. Zafer Meydanı iyidir ya, şu durağın karşısındaki heykelin yanında beklerim ben. Tamam, hadi Allah'a emanet."

"Arkadaşınla mı buluşacaksın evlat?"

Tam cevap verecektim ki Aslan amcanın muzip bakışlarıyla karşılaştım.

"Ya bakma öyle Allah aşkına. Hem Hamza gardaşım beni anlar, onun tavsiyelerine de ihtiyacım var."

"Peki evlat, bana da bir uğrayın bakalım."

O gece sağ olsun, Aslan amcanın dükkanında kaldım. O ise gece geç vakte kadar benle oturup ayrıldı. Tabii gitmeden önce beni çarşı bekçileriyle tanıştırdı ki, hırsız sanmasınlar.

    Ertesi gün, arkadaşımla anlaştığımız saatte buluşmak için Zafer Meydanı'na gittim. Ulan ne güzel kar yağmış böyle? On dakika geçmişti ama hala gelen olmadı. Tam arayacaktım ki Hamza beni aradı.

"Alo? Gardaşım sen geldin mi? Ha, ya sorma acil bir işim çıktı. Bir akrabama uğrayayım dedim. Aniden gelişince haber de edemedim gardaşım. Tamam, kusuruma bakma, başka zamana sözüm olsun."

Afallayıp etrafıma yeniden göz gezdirdim. Hiç vakit kaybetmeden tramvaya doğru yöneldim ve Nalçacı'da indim. Hamza'nın evinin olduğu sokağa girdiğimde, yedi tane çocuk kocaman bir kardam adam yapmakla meşguldü. Beş yaşlarındaki çocuk, elindeki havucu yere düşürdü. Eğilip havucu çocuğa vererek beresinin üstünden saçlarını okşadım.

"Teşekkür ederim abicim."

"Senin adın ne paşam?"

Tüm sevecenliğiyle gülümsedi.

"Hamza."

Sessizce karşı kaldırıma geçip kardan adamın kafasını yapmakla uğraşan Hamza ve arkadaşlarını izledim. Kardan adam bitince de, poz vermelerini isteyip fotoğraflarını çekerek vedalaştım. Ulan Hamza...

Yorumlar

Posta Kutusu

Ad

E-posta *

Mesaj *