Ana içeriğe atla

Translate

Önemli Açıklama!

Burada paylaştığım ve paylaşacağım her türdeki eser, tamamıyla ve yalnızca bana aittir. Farklı bir platformda, eserlerimden izinsiz alıntı yapanlara, eserlerimin tamamını veya bir kısmını kopyalayanlara karşı, her türlü hukuki süreci izleyeceğime emin olabilirsiniz.

Yalnızca kaynak gösterilmesi ve izin alınması koşuluyla alıntı yapılabilir.

Üstelik bu platformda; gelişmeyi desteklemeyen hiçbir eleştiri, dikkate alınmamaktadır...

No.4 / Birkaç Walkman ve Bir Kutu Kaset


 



   

    Sabah erkenden Aslan amcaya yardım edip Kadınlar Pazarı'nın yolunu tuttum. Balıkçısı, kasabı, sebzecileri, bakliyatçıları ve güzide turşucusuyla çarşının hengamesi daha bir şahaneydi. Montumu çıkarıp hazırlanırken İhsan Usta keyifle takıldı.

"Hayırdır yiğidim, Badi Ekrem mi oldun yahu?"

"Sorma Usta, iyi denk geldi de buldum vallahi."

Ayağımda botlarım, lacivert kargo pantolonum ve krem renkli kazağımı düşünürsek, Badi Ekrem'in kırmızı eşofmanı hiç de fena olmadı aslında. Tüm gün boyunca pazar aşırı kalabalıktı ve dükkana giren müşterileri saymayı, yüz yirmiden sonra bıraktım. Akşam komşumuz olan pek çok esnaf İhsan Usta ve bana selam verip vedalaştı. Ben de ustamın müsaadesini isteyip montumu giyerken omzuma vurdu.

"Senin bu hikayede bir hikmet var cengaver, şu berekete bak, sabahtan beri müşterimiz eksik olmadı."

"Hikmet benim hikayede değil ustam, bu güzelim turşularda."

Tüm gün içindeki esnafın bağırışlarıya, müşterilerinin uğultusuyla yankılandıktan sonra, şimdi aniden sessizliğe bürünen pazara yeniden bir göz atıp ayrıldım. 

    İhsan Usta'yla anlaşmam sayesinde haftanın sadece üç günü çalışıyordum. Üç gün de Aslan Amca'ya sözüm var demeliyim. Geriye tek gün kaldı, o gün de bugün, yani alışveriş zamanı. Yine sahaftan zorla çıkarttığım Tayfun, benimle gezmek için hevesli olsa da, kitaplardan ayrı kalacağı için dargındı.

"Yahu oğlum, süpermarkete gidiyoruz, hem değişiklik olur, fena mı?"

"Ne alacaksın ki oraya gidiyoruz?" Soruyu sorarken pek de bir şeye ihtiyacımın olmadığını düşünmesi komikti.

"Müzik de dinlemeyelim mi lan?" diyerek kolumu boynuna sardım.

Ne güzel zamanlarmış, insanların sadece iki yüz lirayla, hatta yüz lirayla iki market arabası doldurduğu zamanlar... Gerçi şu an, bu zamanda asgari ücret iki yüz yirmi iki lira, vay be... Küçüklüğümde süpermarkete gitmeye bayılırdım. Sanki rafların her biri uçsuz bucaksızmış gibi gelirdi gözüme. Mandıra, manav, kasap reyonları. Her birinin farklı karakteri var zannederdim. En çok da bayram öncesindeki şeker stantlarına bayılırdım. Tuhaf ki, yirmi beş yaşımda da süpermarket gözüme bu denli devasa göründü. Sanırım süpermarketlerin bu yıllardaki özelliği böyleydi. Kısa süren alışverişimiz epeyce yükle sonuçlandı. Kısa süren dediğime bakmayın, kasalarda ne kuyruk vardı ama? Aldığım kutu dolusu kasetleri görünce başlayan, kasiyer kızın gülümsemesi, işlem için sıraya eklediğim on tane Walkman'i görünce donuk bir hale büründü. 

"Mirkelam, Gülşen, Bengü, Mustafa Sandal... Hepsini çok seviyorum da." deyip güldüm.

Poşetlerimizi alıp yukarı kata yöneldik. 

"Yani var ya, onca şeyi taşıtmak için mi çağırdın beni kardeşim?"

"Tayfun, caz yapma! Etliekmek yiyecez lan!"

"Yukarıdaki restoranda mı!?"

Çocukluğumdan hatırladığım heyecan gerçekti demek. Tayfun'un gözleri neşeyle parladı. Çoğunluğunu ailelerin oluşturduğu müşteriler, ilk bakışta elleri poşetlerle dolu iki genci görünce şaşırdılar tabii. Nihayet yemeğimizi yedikten sonra Tayfun'un kafası çalışmaya başladı.

"Bunca alışverişi neden yaptık ve o kadar Walkman niye? Stokçu mu oldun yoksa?"

"İşte tam olarak öyle Tayfun... Geldiğim zamanda bunlar pek rağbet görmese de, çok değerliler. Yani ticari bir kaygıyla satın almadım tabii, benimkisi koleksiyon merakı."

"Ee iyi de bunca şeyi nereye koyacaksın, Aslan amca dükkana almaz vallahi."

"Kendisine bahsettim ama sana sürpriz olsun istemiştim. Meram'da, Yeni Yol taraflarında şirin bir ev tuttum. Önce bir dedemlere uğrayalım, geçeriz."

"Onlara niye gidiyoruz ki? Ayrıca parayı nereden buldun?"

"Koleksiyon be Tayfun, gidince anlarsın. Bu da paranın kaynağı." Önüne birkaç tane maç skoru kağıdı koydum. 

"Kupon mu yaptın, nereden bildin peki?" Akıllı telefonumu görünce elini hayretle çenesine götürdü. "Çok iyi be."

"Pek etik sayılmaz ama düzenimi kurana dek idare etmeliyim. Üstelik bu yazki Dünya Kupası'nda Türkiye üçüncü olacak."

"Ee oha artık! O kadar da değil sende..."

Aldıklarımızı eve bıraktıktan sonra dedemlere gittik. Kapıyı açan ninem şaşırdı.

"Annengil nerede kuzum? Niye bu delikanlı abinle geldin?"

Tayfun'la kısaca göz göze geldik.

"Onlar evde ninecim, daha sonra gelecekler. Ben şey için geldim ya, hani sizdeyken okuduğum dergiler vardı ya. Onlar duruyor mu?"

"Duruyor tabii canım, yine okursun onları, gelin meyve yiyorduk bizde."

Ninemi zar zor ikna edip tüm dergileri yanıma aldım ve dedeme de veda etmek için oturma odasına yöneldim. Bana on lira harçlık verirken bu yaşta neden dışarıda dolaştığımı sorup azarladı. Fakat ninem bizi, oyuncaklarla oynamamız için yan taraftaki küçük odaya götürdü. Nasılsa anlamayacakları için itiraz etmedim ama bu odaya girdiğim iyi oldu. Babamın çocukluğundan kalan eski bilyeleri poşete doldurup sessizce evden dışarı çıktık. Kendi evimin yolunu tutarken kafam daha bir karışmıştı. Sessizliği bozan Tayfun oldu.

"Yahu dedenler de mi acaba seni beş yaşında olarak görüyor ki? Çünkü benden bahsederken bir delikanlı abin demişti ninen."

"O nasıl olsun Tayfun? Sen geldiğim zamandaki halimle görüyorsun ama beni."

"Tamam da kardeşim, ailen senin çocukluğunu biliyordu. Haliyle dedenler de biliyordu, seni yıllar öncesinden tanıyorlardı yani. Bu yıl içindeki çocukluğunu biliyorlardı desek daha doğru olacak. Bize göre gelecek olan zamandan gelmiş olsan da, seni şimdiki halinle görüyor olamazlar mı?"

"Bu çok karmaşık yav. Ee diyelim ki öyle, arkadaşım Hamza'yı gördüm. Ufacık çocuktu ve beni sokaktan geçen bir abisi olarak tanıdı ama."

"Peki, bu doğru. Fakat arkadaşın seninle aslında yıllar sonra tanışacak öyle değil mi? Bu durumda da şimdi gördüğünde, seni yabancı olarak bilmesi gayet normal."

"Eh be, ama eh be Tayfun... Ulan iki etliekmek yedin, kafan ne güzel çalışıyor vay be!"


Yorumlar

Posta Kutusu

Ad

E-posta *

Mesaj *