Ana içeriğe atla

Translate

Önemli Açıklama!

Burada paylaştığım ve paylaşacağım her türdeki eser, tamamıyla ve yalnızca bana aittir. Farklı bir platformda, eserlerimden izinsiz alıntı yapanlara, eserlerimin tamamını veya bir kısmını kopyalayanlara karşı, her türlü hukuki süreci izleyeceğime emin olabilirsiniz.

Yalnızca kaynak gösterilmesi ve izin alınması koşuluyla alıntı yapılabilir.

Üstelik bu platformda; gelişmeyi desteklemeyen hiçbir eleştiri, dikkate alınmamaktadır...

NkO - 17 / Güverte Reisi




   

   Yine bilindik hengame hakimdi otogara. Raf düzenleyen büfeciler, dakika başı saatini kontrol eden firma çalışanları, kafasını kaldırıp peron numarasına bakmaktan aciz yolcular ve saat kaç olursa olsun illaki uykusu olup banklara kıvrılan diğer yolcular... 

Ömrü denizlerde güverte reisi olarak geçmiş Kadir, onlarca ülke görse de, vatanındaki bu tipik otogar manzarası karşısında tebessüm etmekten kendini alıkoyamadı. Yedisinden yetmişine dek dünyayı bir ömür tekrar gezse, bu manzaranın değişeceği yoktu ona göre. Otobüs perona doğru manevra yaparken saatine baktı ve deri postacı çantasıyla gazetesini de alarak ayaklandı. Koca otogarda gazete okuyan tek kişi olmak tuhafına gitmişti. Otobüste kimler kimler vardı Allah bilir. Şu gençlerin kullandığı kulaklıklardan almak gerekti aslında. Gazete okumak da olmazdı, yanındaki yolcu için. Tabii ya... Çantasında bir roman vardı nasılsa.

Kitabın yazarı, yıllar önce tanıştığı iş arkadaşı Ali'ydi. Umut ettiği üzere son nefesini, bir tiyatro sahnesinde vermişti. Aniden içine oturan hüznü dağıtmak için derin bir nefes alıp muavine selam verdi. Kapının hemen gerisindeki ilk koltuklardan almıştı ve çantasını yerleştirdikten sonra, vakit kaybetmeden kitabı okumaya koyuldu. Telefonla konuşan yaşlılar, ailesine soru soran çocuklar ve şakalaşıp gülüşen gençlere rağmen kitabına odaklanmaya gayret gösterdi. Bir şeyler okuyan tek kişi kendisiydi, bir de yolcu listesine bakan muavin. Eh, ona da şükürdü elbet. Otobüsün hareket etmesine birkaç dakika kala, yanına sert ama bir o kadar sakin mizaçlı delikanlı oturdu. Ceketini katlayıp kucağına koyduktan sonra görünüşündeki sakinlikle, çantasından kitap alarak okumaya koyuldu. Kadir, rahmetli arkadaşı Ali'ye benzediği ve tabii kitap okuduğu için, hemencecik ısınmıştı delikanlıya. İsmini henüz öğrenemediği delikanlı Jack London'dan Vahşetin Çağrısı'nı okuyordu. Buck... Ne harika bir köpeğin hikayesiydi böyle, diye düşündü Kadir. Ne yapsam da konu açsam diye kafa yordu.

" Buck değil miydi buradaki köpeğin adı? "

Delikanlı kitaptan başını kaldırınca bir an için afalladı.

" Evet, öyle. Gerçi yeni başladım ama. "

" London'ın en iyi öykülerinden birisidir bence. Eh, Beyaz Diş kadar ünlü olamadı maalesef. "

Kısa bir sessizliğin ardından Kadir, konuşmadan edemedi. Sadece kitap okuduğu için değil, rahmetli arkadaşı Ali'ye benzediği için de konuşmak istiyordu delikanlı ile.

" İsmin nedir delikanlı? "

" Tuncay, sizin? "

" Kadir, memnun oldum. Öğrenci misin? "

" Evet, yüksek lisans öğrencisiyim. Eğitimde yaratıcı drama alanında. "

" Ooo, maşallah yahu. Güzeldir tiyatro, çok güzel. "

" Siz peki? Yani mesleğiniz? "

" Ben güverte reisiyim. Yük gemilerinin güvertesindeki her işten sorumluyum diyebilirim. Denetim, planlama, yürütme, ne ararsan var. Benden başka kitap okuyan tek kişi olman hoşuma gitti ama ben seni bölmedim umarım. "

"  Yok estağfurullah, haklısınız, artık yolculukta bile kitap okuyanları bulmak çok zor. Siz pek çok ülkeyi gezmişsinizdir kesinlikle. "

" Ya, gezmez olur muyum? En son Kanada'daydım, güzel memleket ama bu aralar daha bir soğuk tabii. Laf aramızda, buradaki hava, yaz gibi geldi. "

Tuncay içten bir tebessümle yetindi. Onca ülkeyi gezmek nasıldır acaba diye düşünüyordu.

" Kanada nasıldı peki? "

" Buranın havası kadar güzeldir insanı. "

" Nasıl yani? "

" Oraya uğradığımızda yılbaşı yaklaşıyordu. Mürettebat dedi ki, bir ağaç alalım, biz de süsleyelim. Neyse, limana yakın yerlere sorduk ama bulamadık. Arkadaşlardan birisi gitmiş, küçücük bir çamı kesip gelmiş. Ertesi gün polis geldi, limandan ayrılmamız lazım. O ufacık çam için elli bin dolar ceza ödedik. Allah'tan para cezası varmış, yoksa arkadaş hapis cezası alacaktı. "

" İyi olmuş ama az bile bence. "

" Ee, öyle tabii. O yüzden dedim, buranın havası kadar güzeldir insanı diye. Bizde olsa kimsenin ruhu duymaz. Bilen birisi olsa da işin peşine düşmez. Doğasına sahip çıkan, insanı böylesine bilinçli bir memleket nasıl güzel olmasın? "

Kadir, yolculuğun geri kalanında Hollanda'dan, İtalya'dan, Brezilya'dan ve Endonezya'dan bahsetti. Tabii daha çok bu ülkelerdeki eğitim sistemlerinden konuşuldu.

Yorumlar

Posta Kutusu

Ad

E-posta *

Mesaj *